@tranceforresuminglife
Eldeki veriler:
Esra Erol evlilik programı sunuyor.
Evlilik programlarını kim izliyor?
Makarna üreten şirketin hedef kitlesi kim?
Üstteki iki sorunun cevabı aynı.
Şirketler duygusal hareket etmezler. Şirketlerin sevdiği ya da nefret ettiği insanlar olmaz. (bkz:
futbol sadece futbol değildir) diye bir laf var.
Topu oynayan kazanır, topun oynandığı yer kazanır, yayınlayan kazanır, takımın lisanslı ürünleri satılır takım para kazanır, topu oynatan kazanır, devlet kazanır, bileti satan kazanır, kulüp isim haklarından bile para kazanır. Bir bilgisayar oyunu şirketinin futbol oyunu geliştirirken takım adlarını öylece kafasına göre oyuna yazabileceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz demektir.
Bazı ülkelerde futbol kulüpleri yeni stadyum yaparken devletten teşvik bile alırlar, yani stadyumu devlete yaptırırlar. Hatta stadyum yapıldıktan sonra giderleri bile devletin ödemesini isteyebilirler çünkü çok güçlüler.
www.youtube.com 
Niye? Çünkü insanlar futbol maçı izlemek istiyor, ondan. Futbolcular niye milyonlarca lira para kazanıyor? Futbol takımlarının değerleri niye milyarlarca dolarla ölçülüyor? ÇÜNKÜ İŞİN İÇİNDE PARA VAR. Şu ankinin yarısı kadar kişi futbol izlese sence oyuncular aynı rakamları kazanabilir miydi? Kesinlikle hayır. Onların ne kadar para kazanacağını belirleyen, stadta hangi reklam alanının, hangi maç için, kaç dakika süreyle ne kadara kiralanacağı bu şekilde belirlenir. Dışarıdan bakan biri "bu ne lan böyle, niye para ödüyo MasterCard bu reklam panosuna lan" diyebilir. Ödemek zorunda çünkü VISA da ödüyor, American Express de ödüyor. Sen ödemezsen yoksun demektir, ürettiğin ürün çok daha iyi olsa bile rakiplerin seni geçebilir. Gerçek dünya böyle işler.
2016 super bowl'da 30 saniyelik reklam yayınlama ücreti 5 milyon dolar. 120 milyon seyircisi varmış.
Esra Erol da sadece rastgele bir insan değil. Milyonlarca seyircisi var, bir markası var. Bunu meydana getirmek yıllar alır.
Makarna, çorba, şampuan deyince bize komik gibi geliyor ama vahşi bir rekabet var. Büyük marketlerden birine girelim seninle. Sonra marketten P&G ve Unilever ürünlerini kaldıralım. Yarısı boşalır rafların.
Yeni makarna ürettin diyelim, büyük zincirlerden birine gittin, bakın bu benim makarnam, sizin markette satmak istiyorum dedin. Onlar da sana raf ücretlerini söylediler. "Raf ücreti" ne? Ürününü öylece istediğin rafa koyamazsın, eğer rekabet sıfır değilse her rafın ayrı ücreti olacak. Gittiğin market orada hangi rakip ürünlerin olduğu, marketin ne kadar satış yaptığı gibi rakamlara göre raf ücreti belirliyor. Bilinir bir markadan daha görünür olmak istiyorsan onlardan daha fazla para vermen gerekecek. Aynı zamanda süpermarket sana (üreticiye) "tamam anlaşalım ama ayda 50 bin ürünü tanesi 12 kuruştan alırım" diyecek. 50 bin ürün sözü veremezsen tanesini 8 kuruştan almak isteyecekler, ama sen zaten 6 kuruşa mal ettin. Bu tek bir market, senin birçok marketle anlaşman lazım. Çok marketle anlaşmak için yüksek üretim kapasitesine ihtiyacın olacak, onun için büyük tesis lazım. Büyük tesis için de para lazım. Bununla da bitmiyor, market istediği zaman tesislerini kontrol etmeye gelebilecek, eğer anlaşmayı çiğnediğini görürse fiyatı düşürecek, çünkü 12 aylık kontrat yaptın.
Serbest piyasa böyle işler.
Başka bir konu, market bunu rakip ürünle aynı fiyata satabilir, farklı bir anlaşman yoksa -elin güçsüzse anlaşma yapamazsın- satış fiyatını da belirleyemezsin. Ne oldu şimdi? Sen yenisin, rakip ürün 15 yıllık, ikinizinki de aynı fiyata satılıyor. Ben markete gidince seninkini almak için ek bir motivasyona ihtiyaç duyacağım çünkü fiyat aynı. O motivasyonu nereden aldım? Reklamdan.
Makarnayı fabrikada üretip, kamyona yükleyip marketin önüne dökemiyorsun yani.
Okumak istersen :
en.wikipedia.orgRakipler bunlar.
Amerikalıların (bkz:
go big or go home) diye bir lafı var, bu adamlar da büyük oynamayı seçmiş.
Olay budur. Kızmaya gerek yok, ekonomi böyle işliyor, ben ne yapayım? :)